ANKARA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ

Kazı Alanları


HACITUĞRUL

Antik Gordion kentinin 22 km kuzeydoğusunda,
Ankara Polatlı karayolunun 60. km’de, Hacı Tuğrul
köyü ile Yenidoğan tren istasyonu arasında yer
alır. 600x650x24 m’lik ebadı ile Türkiye’nin en büyük
höyüklerinden birisidir. Gri renkli seramikler,
ithal seramikler, Gordion dönemi işçiliğinden daha
iyi bir işçilikle işlenmiş, Andezit’ten yapılmış iç ve
dış sur duvarları ile Gordion sanatına paralellik
gösterdiği yapılan kazılarda ele geçen buluntulardan
anlaşılmaktadır. Höyük yakınlarında yer
alan 5 tümülüsten en yükseği 29 m olup, çapı 180
m’dir.

GAVURKALE

Gavurkale, Ankara’nın 60 km güneybatısında,
Haymana ilçesine bağlı Dereköy köyüne 2 km
uzaklıktaki Babayakup deresinden 60 m yüksekte
bir kayalık alan üzerinde kurulmuştur. Bu bölgede
yer alan eski-yıkık duvarlardan dolayı Gavurkale
adı verilmiştir.
Hitit tarihinde ve Anadolu’nun tarihi-coğrafyasında
önemli bir yere sahip olan Gavurkale ilk kez
Atatürk’ün isteği doğrultusunda 1930 yılında Von
der Osten ve ekibi tarafından kazılmıştır. Tepenin
vadiye bakan yüzeyinde kayaya işlenmiş
olan büyük kabartmaların Hititlere ait olması ve
Kızılırmak’ın batısında buna benzer bir Hitit anıtının
bulunması Anadolu kültür tarihi için çok önemlidir.
Söz konusu kayanın üzerinde silik olarak görülebilen,
oturan bir tanrıça ve karşısında ayakta
duran iki tanrı tasviri bulunmaktadır. Bu tanrıların
uzun kılıçlarının, başlarındaki sivri külahların,
kısa eteklerinin ve uçları kıvrık ayakkabılarının
Hitit üslubunda yapıldıkları görülmektedir. Düzlüğün
kuzeyinde ve tam karşısında Hitit Kyklop
türü duvar tekniğinde örülmüş 3x4 m boyutundaki
yeraltı odası, yalancı tonozla örtülmüştür. Hitit
tanrılarının en önemlilerini canlandıran bir kült kabartması
ile kral tapınması için ayrılmış bir mezar
odası olduğu düşünülmektedir. Kabartmaların doğusunda
yer alan ve bir bölümü günümüze kadar
korunmuş olarak gelen tahkimat duvarı Hititlerin
kendilerine özgü yapı tekniğini sergiler.
İkinci kültür tabakası Frig dönemine aittir.
Gavurkale’nin doğusunda bütün yayla uzunluğunca
beyazımsı kireç taşından yapılmış sur kalıntılarına
rastlanmıştır. Yine bu dönemde kutsal
alanın üzerine özel bir bina inşa edilmiştir. Roma
ve Bizans dönemine ait çok az eser ele geçmiştir.
Muhtemelen, bu dönemde Gavurkale küçük bir
karakol olarak kullanılmıştır.

KÜLHÖYÜK

Ankara ili Haymana ilçesinin Oyaca kasabası sınırları
içinde yer alan Külhöyük, Gavurkale’ye 8
km uzaklıkta ve Boyalık köy yolunun hemen güneyindedir.
Külhöyük yaklaşık 250 m uzunluğunda, 150 m
eninde ve 22 m yüksekliğinde orta büyüklükte bir
höyüktür. Höyükte şimdiye kadar Eski Tunç Çağı
ve Hitit dönemi yerleşimleri açığa çıkarılmıştır. Güneyinde
bir yeraltı geçidi, batısında bir sarnıç (batı
I tüneli) açığa çıkan höyüğün kuzey bölümünde
savunma sistemi ile ilgili kalıntılar bulunmuştur.
En yüksek bölümünde ise kalın duvarlarla yapılmış
ızgara planlı tapınak ya da idari bina olarak
kullanıldığı sanılan büyük bir yapı yer almaktadır.
Kazılarda elde edilen hiyeroglif yazıtlı bir bulla,
Mittani kültürüne ait bir silindir mühür ve Eski Hitit
Dönemine ait bir taş damga mühür en önemli
bulgulardır. Bunların yanında, pişmiş toprak buluntular,
bronz iğneler, bıçaklar, sileks ve obsidyen
kesiciler, tarımsal etkinliklerin varlığını gösteren
öğütme ve ezme kalıpları, madencilik yapıldığını
gösteren taş kalıplar, pişmiş toprak ağırlıklar diğer
buluntuları oluştururlar.

JULİOPOLİS (KAYIP KENT)

Ankara ili Nallıhan ilçesi, Çayırhan beldesi, Gülşehri
mevkiinde 2009 yılında Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Müdürlüğünce Roma dönemi Nekropol kazıları
yapılmıştır. Açılan mezarlarda bulunan ve üzerinde
Bithynia’nın kayıp kenti Juliopolis’in adının yazılı olduğu
çok sayıda bronz sikke, bu alanın Juliopolis
nekropolü olduğunu göstermektedir.
Bölge Frig döneminde iskan görmüştür. M.Ö. 27
yılında olup, Helenistik dönemde Kleon isimli bir
haydut tarafından kent statüsüne kavuşturulmuştur.
M.Ö. 27 yılında İmparator Augustus ile iyi ilişkiler
kuran Kleon, şehrin adını Julius Ceasar’a atfen Juliopolis
(Julius’un şehri) olarak değiştirir. Juliopolis’te
yapılan kazılarda bu kentte tapınılan Men, Dionysos,
Asklepios, Herakles, Hermes, Zeus, Kyble, ,Athena,
Hygieia ve Tyke ile ilgili tasvirler içeren sikkeler,
mezarda yatan kişinin ağzında onu Hades’e
götürecek para olarak bulunmuştur.
Kentte tapınılan bu tanrıların ve sembollerinin yüzük
taşı ve mücevherler üzerinde de resmedilmesi, kişinin
sağlığında hangi külte bağlı olduğunu gösterir.
Tanrı Men’i simgeleyen ayyıldız ve horoz motifl i yüzük
taşı, hilal sembollü altın küpe, Dionysos’u çağrıştıran
Pan fi gürlü yüzük taşı ve Kybele’yi yansıtan
aslan betimlemeli gümüş küpenin bulunduğu mezar
sahipleri bunları taşımışlar ve ölünce de bunlarla
gömülmüşlerdir. Mücevherlerin yapımında altın, gümüş,
bronz gibi madenlerin yanında Ametist, Azurit,
Granat, Jasper, Kamelyan, Lapis, Sadroniks ve
Zümrüt gibi değerli ve yarı değerli taşlar kullanılmıştır.
Kamelyan ve Jasper taşından oyma tekniği ile
yapılan mühür yüzükler, sardoniks kamelyan kolye
uçları, altın kordon ve zincirler, altın ve gümüş küpeler
Joliopoliste gelişmiş bir mücevherat sektörünün
olduğunu gösterir. Nekropolde bulunan tavşan
tasvirli yüzük taşı simgesinin Ankara’nın dünyaca
tanınmış Angora Tavşanı ile olan bağlantısı araştırılmaktadır.

SİNAP FORMASYONU

Sinap Formasyonu Ankara’nın Kazan, Çubuk, Elmadağ,
Ayaş, Kızılcahamam, Keçiören, Yenimahalle ve
Beypazarı ilçelerinde 1989 yılından bu yana uluslararası
bir proje çerçevesinde sürdürülmektedir.
Araştırma projesi çerçevesinde 100’den fazla fosil
yatağı tespit edilmiştir. Ankara çevresi fosilleri günümüzde
ülkenin Afrika, Avrupa ve Asya kıtaları arasındaki
köprü konumundan dolayı her üç kıtada da
yok olmuş hayvan türlerinin en zengin fosil örneklerini
oluşturmaktadır. Bu nedenle, Ankara ilindeki
Neojen dönem fosilleri eski dünyanın Neojen Biyokronolojisi
ve Biyocoğrafyası için çok önemli bir bilgi
kaynağıdır. Yukarıda sözü edilen kara parçalarının
ilişkilendirilmesi, ancak; Anadolu’nun biyocoğrafi k
konumuna bağlı olarak aydınlatılabilecektir.
Orta Anadolu Sinap Formasyonu fosil yatakları günümüzden
15 milyon yıl öncesine kadar giden miyosen
dönemi memeli hayvanlarının fosillerini içerir.
Bu fosil yatakları Ankara’nın genellikle Kuzey ve
kuzeybatısında açığa çıkmış ve neojen dönemin
küçük ve büyük boyutlu memeli hayvanlarına ait
fosil kaynaklarını bünyesinde toplamıştır. Bu biçimlenmenin
en önemli bulgusu olan Ankara Maymunu
10 milyon yıl öncesinin Ankara ormanlarında yaşamaktaydı.
Ankara Maymununun bilimsel önemi, primata takımının
Hominoid üst ailesinin evrimindeki biyolojik çeşitlenmeyi
vurgulamasından ileri gelmektedir. Yaşayan
kuyruksuz maymunların
(Orangutan, şempanze,
gorilla) türlerinin ayrımında
kullandığımız morfolojik
ölçülerin bir kaçını bir
örnekte toplamasıdır. Bu
buluntu dünya bilim çevrelerini
yakından ilgilendirmektedir.

ANTİK KENTİ KİLİSE KAZISI


Ankara Şerefl ikoçhisar ilçesi, Değirmenyolu köyü sınırında
bulunan Parnasos antik kentinde, kazı başkanı
Melih Aslan, Arkeolog ve Sanat Tarihçi Mehmet Sevim
ve Arkeolog Aslı Şirin ile Anadolu Medeniyetleri Müzesi
tarafından 2010 yılında kurtarma kazısı gerçekleştirildi.
Kazı çalışması ile ortaya çıkan Erken Bizans dönemi
bir kilisenin naos bölümünün zemin mozaiği üzerinde
bulunan kitabeden, 469–470 yıllarında inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Kitabede “Bu yapıt tanrının çok sevdiği
kutsal Piskopos Eustathios tarafından inşa ettirildi. Çok
dindar kral, kilise hizmetçisi olarak, çok dindar kilisenin
okuyucusu ve mali işlerinin sorumlusu Longinus yapıtı
üzerine aldığında dört yüz doksan dördüncü sene ve
on beşinci vergi döneminde Emmanuel” yazmaktadır.
Üç bordürün çevrelediği mozaikte kitabenin yanı sıra
13 hayvan, ağaç ve çicekler ile cennet bahçesi resmedilmiştir.
Kilise, apsisi Kudüs’e doğru olup, Piskopos
Eusthathios adına yaptırılmış önemli bir Ortodoks kilisesidir.
Yapı M.S. 4. y.y. dan sonraki dönemde Anadolu’da
Hıristiyanlığın yaygınlaşması sonucu, Anadolu’dan
Kudüs’e uzanan haç yolu üzerinde inşa edilmiştir. Kazısı
henüz sonuçlanmayan kilisenin 5 nefl i bazilikal planlı
bir yapı olduğu düşünülmektedir. Moloz taşı ve harç ile
inşa edilen duvarlar batı nefte yaklaşık 1 m civarında,
doğuda ise 20-30 cm yükseklikte bir konuma gelmiştir.
Ana mekan zemininden 50 cm yüksekte olan apsis
kısmının zemini de mozaik döşeme ile kaplıdır. Yüzeye
yakın bu mozaik ise oldukça tahrip olmuştur. Kilisenin
narteks duvarı da ortaya çıkarılmış, ancak; henüz
kazılamayan kuzeydoğu tarafta, kilisenin avlusuna ait
olabileceğini düşündüren duvar kalıntıları mevcuttur.
Kazı çalışmalarının apsisi çevrelediği düşünülen duvar
kalıntısı için güneyde beşinci nef için batıda ve avluyu
ortaya çıkarabilmek için de kuzeyde devam ettirilmesi
planlanmaktadır.
Kilisenin batı nefi üzerinde daha geç dönemlere ait olduğu
düşünülen başka duvar kalıntılarına da rastlanmıştır.
Batı neftte mekanları bölen bu duvarların yanında
tamamıyla kiliseye asimetrik gelen duvarlar da yer
almaktadır. Geç dönem duvarlar moloz taşlarla örülmlüş
olup, üst seviyede tuğla ile devam edilmiştir. Batı
nef içinde, ayrıca; mutfak eşyalarına da rastlanmıştır.
Kilisenin genelinde ele geçen sikkeler ise Geç Roma
ve Bizans dönemlerine tarihlenmektedir.
Müze laboratuarı kazı çalışmaları devam ederken özellikle
naosun zemin mozaiği üzerinde sağlamlaştırma
çalışmaları yapılmıştır. Yapının bir örtü sistemi ile kapatılarak
korunmasının sağlanması planlanmakta olup,
daha sonra mozaiğin onarımına devam edilecektir.

ANKARA ROMA HAMAMI - SÜTUNLU
CADDE KAZISI (2007-2010)


Roma Hamamı içinde yer alan Sütunlu Cadde
ve cadde ile bağlantılı dükkan olarak kullanılan
mekanlar ile ilgili olarak Anadolu Medeniyetleri
Müzesi başkanlığında 2007 yılında kazılara
başlanmıştır. Kazı sonucu, beş parça halinde,
başsız, yüksekliği 2,20 m olan bir İmparator
heykeli bulunmuş ve heykel onarılmıştır.
2008 yılında Balgat Roma Mezarı onarım işi,
Hamam’ın havuz bölümünde yer alan mozaiklerin
1x1 m2 boyutlarında canlandırılması ve kırık
olarak bulunan bir lahit kapağının onarım işleri
Müze laboratuarı uzmanları tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bunun yanında, cadde ve dükkanlara
ait mimarinin açığa çıkarılması işleri devam
etmiştir.
2009 yılında yapılan kazılarda Ankara’nın tarihine
ışık tutacak Bizans dönemine ait bronz İsa
heykeli, Mısır Kralı II. Ramses’in hiyeroglif olarak
isminin yer aldığı Amulet (muska) ve Roma
dönemine ait bronz Attis heykelciği bulunmuştur.
2010 yılı kazı mevsiminde ise Ankara’nın Frig
dönemini aydınlatacak nitelikte, üzerinde aslan
ve sfenks kabartmaları bulunan kemik tarak bulunmuştur.
Yine kemikten yapılmış olan At Koşum
takımı da nadir eserler arasında yer alır.
Roma Hamamı içinde yer alan Sütunlu Caddede
devam eden kazı çalışmaları sonunda
mimarinin ortaya çıkarılmasından sonra, burada
yer alan Sütünlu Cadde’nin bir canlandırma
projesi yapılarak alanın bir turist çekim alanı haline
dönüştürülmesi planlanmıştır.

ROMA TİYATROSU KAZI ALANI

Ankara Kalesi’nin Bent Deresi’ne bakan kuzeybatı
yamacında yer alır. Günümüzde de kazıları
devam etmektedir. Yarım daire biçimli bir
orkestra ve en az iki diazoma’ya sahip tipik bir
Roma Tiyatrosu şeklinde inşa edilen yapı, M.S.
I. ve II. yüzyıllar arasına tarihlendirilmektedir.
Bizans döneminde iki evreli değişikliğe uğradığı
saptanan tiyatronun orkestrası, bu dönemde
su oyunlarının yapıldığı bir havuza dönüştürülmüştür.
Kazı sırasında bulunan heykeltraşlık
eserleri, tiyatronun zengin bir süslemeye sahip
olduğunu göstermektedir.
Tiyatro buluntuları arasında mermer heykeller,
heykel başları, Roma ve Bizans dönemine tarihlenen
seramik parçaları, Geç Bizans ve İslami
döneme tarihlenen yeşil ve sarı parlak sırlı
tabaklar, kaseler, testiler, farklı dönemlere ait
çok sayıda kandil ve sikkeler yer alır.